“İngilizce düşünmek nedir” konusunu ele aldığım bu videoda, İngilizce düşünmek nasıl olur sorusuna yanıt veriyorum.

        Bu derste, “İngilizce düşünmek” konusunu ele alıyorum. Türkiye’de İngilizce öğrenme sürecinden geçen hemen herkes bu sözü şu veya bu şekilde duymuştur. “İngilizce düşünmek gerekiyormuş. Türkçe düşünmemeliymişiz. İngilizce düşüneceksin abi” gibi sözler eminim bir noktada sizin de kulağınıza çalınmıştır.

Peki İngilizce düşünmek nedir? Bir İngiliz gibi düşünmeyi mi gerektirir? Yoksa Türkçeyi zihinlerimizden tamamen kazıyıp, anadilimiz İngilizceymiş gibi, İngilizce olarak düşünmeye çalışma çabası mıdır? Eğer öyleyse akıllara şu soru geliyor: İngilizce düşünmeye yetecek kadar İngilizce biliyor muyum? Anadili İngilizce olan bir ülkede doğup büyümediyseniz bu maalesef mümkün değil. İngilizceyi ikinci bir dil olarak öğrenen bir kişinin, yukarıda kastedilen manada ‘İngilizce düşünmesi’ bir noktaya kadar oluyor. İngilizce düşüneceğim diye kasan bu kişi, pazara gittiğinde domatesi, soğanı görünce tomato, onion şeklinde İngilizce düşünebiliyor ancak sıra karalahanaya geldiğinde de kara kara düşünüyor.

     Öyleyse burada bir kavram karmaşası olabilir mi? Eğitimciler tarafından ısrarla vurgulanan bu kavramla aslında başka bir şey mi kastediliyor? Bence evet. Bu sözle anlatılmak istenen şey, İngilizce düşünmek değil de, ‘İngilizcedeki gibi düşünmek’ olabilir. Zira, iki dilin de söz dizilimi ve ifade şekilleri farklılık gösterebildiği için, İngilizce konuşurken Türkçedeki gibi düşünmemek önemli. Hatta söz dizilimini falan bir kenara bırakın, kelime seçiminde bile İngilizcedeki gibi düşünmek gerekiyor. Örneğin, şu çok iyi bildiğimiz “I love you” yani, “seni seviyorum” ifadesi İngilizcede çok ciddi bir ifade ve artık evlenip yuva kurmak aşamasına gelindiğinde söyleniyor. Yıllarca beraber aynı evde yaşayan sevgililer bile “I like you”’nun ötesine gidemeyebiliyor.

Bir de kelime sıralaması açısından bakalım. Her iki dilde de olumlu cümleler özneyle başlasa da devamında gelen sıralama farklı. “Ben okula gidiyorum” cümlesinin İngilizce karşılığı “I school to going” değil mesela. Zaten öyle olsaydı dil öğrenmek kelime ezberlemekten ibaret olmaz mıydı? Benzer şekilde, “O kaza geçirdi” cümlesi “He passed an accident” olarak değil, “He had an accident” olarak ifade ediliyor, çünkü İngilizler kaza geçirmiyor, kazaya sahip oluyor. “What can I do sometimes” demiyorlar; “sometimes there is nothing I can do” diyorlar. “One minute” demiyorlar “just a minute” diyorlar. İşte bu bakımdan İngilizcede neyin nasıl söyleneceğini bilmek, yani ‘İngilizcedeki gibi düşünmek’ önemlidir yoksa sizi kimse anlamaz.